Social Animals

İnsan sosyolojik, biyolojik, psikolojik özellikleri bünyesinde taşıyan ve sosyal çevrede diğer insanlarla etkileşim içinde bulunan bir varlıktır. Biyolojik bir birim olarak insan, hayvanlarda olduğu gibi, hayatını devam ettirebilmek için bir yandan üzerinde yaşadığı fiziki çevre şartlarına uyum gösterme; öte yandan ise içinde yaşadığı biyolojik çevreden yararlanabilme çabasını göstermektedir. İnsan bu çabayı, birlikte yaşadığı diğer bireylerle ilişkiler kurduğu ve devam ettirdiği gündelik yaşam alanı üzerinde gerçekleştirmektedir. Gündelik yaşam alanı, sosyal yapıda cereyan eden olayların, insanlar arası ilişkilerin ve hareketlerin alanıdır. Bu alan dahilinde insanlar, daimi olarak sosyal ilişkiler içerisinde bulunur. Buna göre, gündelik yaşam alanındaki ilişkiler ağı içinde yer alan, aynı zamanda da biyolojik bir varlık olan birey sosyal yapının ham maddesi olarak kabul edilmektedir. Bu sosyal yapı içinde birey, doğduğu andan itibaren sosyalizasyon sürecine maruz kalarak gündelik yaşam döngüsüne adapte olur.

Sosyalizasyon süreci, ferdin içinde bulunduğu grubun veya toplumun davranış normlarını, değerlerini, örflerini, adetlerini öğrenerek toplumun fonksiyonel bir üyesi halini alması gibi önemli bir işleve sahiptir. Böylece biyolojik bir varlık olarak doğan birey, sosyalizasyon süreci içinde çeşitli gruplara katılarak farklı roller ve statüler kazanmakta ve toplumsal ilişkiler ağı içerisinde bir sosyal varlık haline gelmektedir. Psikoloji ve sosyoloji arasındaki bağı oluşturan sosyal psikolojinin çok ilginç ve aynı zamanda sorunlu yönlerinden biri, özellikle Türkiye’de herkesin bu konuda kendi yaşantıları yoluyla çok fazla şey bilmesidir(!). Konuları hepimizin bildiği, tanıdığı günlük yaşamın davranışları olan sosyal psikoloji bu bağlamda bireyin davranış, duygu ve düşüncelerinin, diğer bireylerin davranış ve özelliklerinden nasıl etkilendiğini ya da onlar tarafından nasıl belirlendiğini inceler.

Social Animals sergisi sosyal psikolojiden beslenerek, tüm bu toplumsal ilişkilerin birey psikolojisi üzerinde yarattığı etki ve bu yolla toplumu nasıl değiştirdiği üzerine odaklanıyor.

İnsanlar ve hayvanlar arasında benzerlikler ve farklılıklar üzerinde durmak gerekirse, insanları hayvanlardan kültürel varlıklar olmaları açısından ayırabilecekken; insanların yaşamlarını sürdürebilmek için zekalarını kullanan ve geliştiren, evrimselleşerek gelişen iki ayaklı canlılar olduğunu da kabul etmek gerekir. Toplum, parçaları birbirleri ile ilişkili bir sistem olarak tanımlanabilir; bu durumda, toplumda insanın ihtiyaçlarını karşılayacak kaynakların yetersiz olduğunda ortaya çıkan çatışma, sosyal yaşamın temel bir özelliği olarak ortaya çıkacaktır. İnsan da, toplumda diğer bireylerle birtakım çıkar çatışmalarına giren ve bu toplumsal ilişkilerin farkında olan bir sosyal hayvan (social animal) olarak nitelendirilir.

Sergideki altı sanatçı, Mehmet Dere, Sibel Diker, Süha Şahin, Merve Şendil, Lara Ögel ve Halil Vurucuoğlu sosyoloji ile hem deneyimleri hem de bilgileri üzerinden yakın temas halinde çalışmakta. Her biri, var olanı olduğu gibi bırakmak ya da sorgulayıp sorunları tespit etmek arasında müzakere ediyorlar. Mehmet Dere toplumdaki kurgusal karakterlerin hayatta kalma stratejilerine, politik ve sosyolojik katmanlarda işaret eden anlatımlar üzerinde çalışıyor. Bu sergide yer alan, yer sofrası üzerine oyularak müdahale edilmiş ‘Sofra’ adlı işi, gündelik biçimlerde var olan bir nesne olarak, geleneksel formda yaşanan bir coğrafyayı temsil ediyor. Lara Ögel’in kesme eylemine, kolajlama ve anlam verme çabalarına olan takıntısı, onun için ömür boyu sürecek bir yolculuk içinde kendisini anlatmanın ve gündelik yaşamda bize normal izlenimi verilen başlıklara olan isyanının sanatsal bir biçimi olarak oluşmakta ve devam etmekte. Halil Vurucuoğlu’nun eserleri ise çift anlatım üzerinden işliyor. Bu işler, sanatçının kendi oluşturduğu gizlenmiş hikayeler üzerinde beden buluyor. Portrelerinde yer alan kravatlı adamlarda, kravat sadece bir sembol olarak işlenirken; boynuna taktığı andan itibaren kendisinin daha saygın ve erdemli olduğuna inanıp, hiç de öyle olmayan insanların varlığına bir gönderme yapıyor. Sibel Diker’in video işleri, İstanbul’un sürekli değişen mimari dokusu ve sayısız yapboz faaliyetlerinden, inşaatlarından ve yapılaşma anlayışından yola çıkarak, günümüzdeki gelişim kavramına bir eleştiri olarak sinemanın gerek estetik, gerek kurgu anlayışını sorgulayarak hayat buluyor. Süha Şahin’in ‘Deliler’ işi, toplumda insanın ihtiyaçlarını karşılayacak kaynakların yetersiz olduğunda ortaya çıkan çatışma ve gerginlik ile birlikte doğan ve insanı hayvandan ayıran özelliklerden biri olan aklın sona ermesine vurgu yapan bir çalışma. Merve Şendil’in işleri arzuların ve beklentilerin günlük hayat içerisinde nasıl oluştuğu ve nasıl sahnelendiği üzerine yansımalar ve gösterimler içeriyor. Sanatçı, her gün yaşadığımız dünyayı fantastik bir biçimde kurgusal hale çevirirken ‘’Possible at this Universe" adlı yerleştirmesi ile sıradan olanın içindeki potansiyele işaret ediyor.


 

The human being embodies sociological, biological, psychological qualities and interacts with other human beings in social contexts. As a biological entity, the human adapts to the physical environment that he/she is in in order to sustain his/her life, in parallel to animals, while having the ability to utilize the biological environment he/she is in. The human realizes this effort through the relationships formed and carried on with other individuals in the field of daily life. The field of daily life is the area in which events that are within the social structure, relationships and movements between people take place. Within this field, people are in constant social relationships. According to this, the individual—a biological being—who is in a web of relationships in the field of daily life is the raw material of the social structure. The individual in this social structure is subjected to a period of socialization from the moment of birth and adapts to the cycle of daily life.

Socialization period serves the important function of enabling the individual to learn the behavioral norms of the group or society, their values, traditions, customs to become a functional member of the society. Thus, the individual, born as a biological being, in the socialization period joins various groups and is charged with various roles and statuses, becoming a social being in the social web of relationships. One of the most interesting and most problematic dimensions of social psychology—which connects psychology and sociology—is that especially in Turkey, everybody knows a lot about this subject through their own lives (!). When all of us know and are familiar with the behaviors in daily life, social psychology analyzes how the individual's behaviors, emotions and thoughts are affected by and transforms other individual's behaviors and idiosyncrasies.

Social Animals exhibition is inspired by social psychology, focusing on all social relationships that impact the individual's psychology and how the society is changed in this way.

If we emphasized the similarities and differences between human beings and animals, people could be separated as cultural beings, using and developing their intelligence to sustain their lives, evolving to have progressed as two-legged organisms. The society can be defined as a system whose pieces are interrelated; as such, the conflict when resources are not sufficient to meet the person's needs will emerge as a basic feature of life. And the human can thus be defined as a social animal who is in conflict with various other individuals and who is aware of the social relationships. 

The six artists in the exhibition, Mehmet Dere, Sibel Diker, Süha Şahin, Merve Şendil, Lara Ögel and Halil Vurucuoğlu, work intimately with sociology both through their own experiences and their knowledge.  Each one negotiates whether to take as is what exists or to interrogate what exists to identify the problems. Mehmet Dere works on narratives that point to the survival strategies of fictional characters on political and sociological levels. The work included in this exhibition, a floor table that has been altered by carving, "Dining Table", represents a geography that is experienced in a traditional form through the daily object. Lara Ögel's obsession to give meaning to the act of cutting, collaging, is her effort to explain herself in this lifelong journey and to form and sustain an artistic form through the headlines that seem normal to us in daily life, which she rebels against. Halil Vurucuoğlu's works function on two narratives. These works find form in concealed narratives that the artist forms himself. The men wearing ties in his portraits take on the tie as a symbol, referring to the wearer's belief that he is more virtuous and respectable with the tie on, although that is rarely the case. Sibel Diker's video works stems from Istanbul's constantly changing architectural structure and endless construction/deconstruction activities, sensibility of growth, criticizing today's concept of progress through questioning cinema's senses of aesthetics and constructedness. Süha Şahin's work "Crazies" emphasizes the end of sanity, which is a quality that separates the human being from animals, stemming from the lack of resources to meet needs and the consequent tension and conflict. Merve Şendil's works contain reflections and exhibitions of how desires and expectations are formed and staged in daily life. The artist transforms our everyday world into a constructed, fantastic form; her installation "Possible at this Universe" highlights the potential in the mundane.